Ne kadar çok eleştiriyoruz ya da eleştiriye maruz kalıyoruz bir gün içinde değil mi ? Neden eleştiriyoruz ? En masum şekliyle yapıcı eleştiri yapıyoruz. Bir şeylerin „daha iyi“ olmasına katkıda bulunmak, karşılıklı alış veriş halinde gelişmek icin çok güzel bir şey özünde eleştiri.
Fakat birini eleştirmeye başladıgımız anda çok ince bir çizgiden geciyoruz farketmeden,“mutlak doğru“ çizgisi diyorum ben ona. Bize yanlış ya da eksik gelen bir şey gördük ve sesli veya sessiz eleştiriye başladık. O anda bir karar veriyoruz ve eleştiriye ya kendi fikrimizi „mutlak doğru“ olarak kabul ederek ya da açık bir kapı bırakarak „bana böyle daha doğru geliyor ama sen ne düşünüyorsun‘‘ seklinde devam ediyoruz.
Yapıcı eleştiride; kimseyi kimseden üstün tutmadan, bize ne kadar yanlış gelirse gelsin saygı göstererek kendi fikrimizi beyan etmek sözkonusu. Yapıcı elesti ile yıkıcı eleştiri/yargının yolları da tam bu noktada ayrılıyor. „Benimki mutlak doğru“ dediğimiz an:
- Karşımızdaki insanla aramızdaki eşitlik bozuluyor, kendimizi karşımızdaki kisiden üstün tutuyoruz (Water Violet)
- Eşitlik kalkınca aradaki saygı zedeleniyor
- O andan itibaren sağlıklı iletişim kurmak zorlaşıyor, konu genelde egosal bir savaşa dönüsüyor, her iki taraf da sadece kendini haklı çıkarmak icin mücadele ediyor (Holly)
- „benimki mutlak doğru“ ise bunun dışında kalanlar „yanlış“, yani olay eleştiriden çıkıp yargılamaya dönüşüyor (Beech)
Bu tavır el işi dersinde kendimize göre en doğru şekilde yaptığımız bir fotoğraf cercevesiyle dolaşip, başkalarının fotoğraflarını sadece kendi çercevemize uyup uymamalarına göre değerlendirmek gibi bir şey. „Benim çerçeveme uyan fotograflar iyi, uymayanlar yanlış, kötü ve eksiktir“.
Işin bir ilginc tarafı da o yaptığımız çerçevenin gerçekten bizim olduğuna inanıyor olmamız. Doğdugumuzdan beri özgünlügümüzün törpülendiğini ve aile, okul, cevre vs tarafından sürekli evcilleştirildiğimizi göz önüne alırsak buna inanmak biraz fazla naiflik olmaz mı? Binlerce satırdan oluşan bir doğru, yanlış, iyi, kötü, – meli, – malı listemiz var ama onlardan hangilerinin gerçekten bizim kendi özümüzü yansıttığının, hangilerinin hic sorgulamadan diğerlerinden satın alıp kendimizin yaptıklarımız olduğunun farkında mıyız ? Ve bu listeye dayanarak bir de başkalarını yargılıyoruz ?
Eğer yine de „elimde degil, olmuyor, bana uymayan şeylere katlanamıyorum, yargılamadan da duramıyorum“ diyorsanız, o zaman bunu kendimizle ilgili birşeyleri keşfetmek için bir fırsata çevirebiliriz. Zira başkarında en çok eleştirdigimiz, kabul edemediğimiz, yargıladığımız şeyler çoğu zaman bizim de isteyip de yapamadığımız,farklı yollardan deneyip de ulaşamadığımız, içimizde aynı yanlışı yapma potansiyelini görüp kabul edemediğimiz, geçmişte yapmış olup kendimizi affedemediğimiz yani kısacası kendimizde yargıladığımız parçalarımız olabiliyor. Ve bunu gerçekten objektif olarak görebilir, kendimizi de yargılamadan o parçamızı da kucaklayabilirsek, iste o zaman hem kendimiz hem de diğerleri icin krizleri fırsata çevirebilir, yerinde, yapıcı eleştirilerde bulunabilir ve hem kendimizin hem de diğerlerinin gelişimine katkıda bulunabiliriz.
Sevgiler,
Havana